31 Temmuz 2013 Çarşamba

ilk tütü takımım ve öyküşün badisinin erkek versiyonu :))

merhaba dostlar.. keyifler nasıl?
ramazan benim için biraz ağır geçiyor.. çünkü ramazn başladığında sadece uyurken emen kızım;
artık annesine yapışık koalalar gibi geziyor.. heran emmek istiyor :( aslında yemek delisi bi bebek Allah'a şükür.. mama deyip gezenlerden..
ama nedendir bilmem bu ara bana çok düşkün oldu :(
aslında bu ok iyi ama bi yandan oruç bi yandan içimi çeken bi bebek çok bitkin düşüyorum..
neyseki bugün biraz güç buldum, post hazırlayayım dedim ve kendimle ilgili bişey farkettim
sanırım ben kendini, hobilerini ve ne istediğini bilmeyen ve ne olduğunu bilmediği  her işe parmak atmaya bayılan biriyim :))
geçenlerde hamileliğimde tanıştığım ve netten olmasına rağmen samimiyetine güvendiğim bi arkadaşım hemen teslim ürünlerimden birini beğenmiş (yurtdışından giyim ürünleri alıp satıyorum facebook satış sayfamda) ''onu istiyorum ama onunla birikte bana bunu da yapıp gönderirmisin '' dedi
ve bi resim attı bende ''ama ben bunlardan yapıp satmıyorum ki dedim'' ısrar etti çok da kolay bi model sarı tütüsü olan civcivli çıtır bişey
ben bu işin ticaretini yapmadığımdan toptan malzeme satan yerleri bilmem..
çarşıya çıkıp bayağı bi aradım o sarı rengi.. ama bulamayınca fuşya yap dedi benden de bu takım çıktı işte :) dün eline ulaşmış çok beğendi umarım sizde beğenirsiniz :)
 bu arada bantı biraz sade mi olmuş ne :)
 


bide arkadaşımın oğluşu 1 yaşına girdi geçen hafta ama özel bi sebeple bu haftasonu kutlanacak sanırım.. onun içine öyküşün badisinin erkek versiyonunu hazırladım güzel günlerde giyinsin enesgom :))
şimdilik bana müsade herkese sevgiler..


25 Temmuz 2013 Perşembe

BESMELENiN HiKMETi İLE İLGİLİ GÜZEL BİR HİKAYE

BESMELENiN HiKMETi İLE İLGİLİ GÜZEL BİR HİKAYE

Bir zamanlar İstanbul’un Fatih semtinde Berber Ali isminde mütevazı bir amca yaşardı. Çocukları çok seven Ali Amca bu körpecik fidanlara elinden geldiğince, dilinin döndüğünce iman hakikatleri hakkında bilgiler verir hikayeler anlatırdı. Yaz tatili gelip, okullar kapanınca Ali Amcanın dükkânının önü çocuklarla dolardı. Ali Amca bir taraftan müşterilerinin tıraşını yaparken, bir taraftan da göz ucuyla, "torunlarım" dediği çocukların oyunlarını izlerdi. Temmuz ayının sıcakları kendini göstermeye başladığında çocuklar sık sık evlerine su içmeye giderler ve sıcaktan etkilenmemeleri için anneleri uzun bir süre çocuklarını sokağa yollamazlardı. Çocukların içinde yaramaz olduğu kadar bir o kadar zeki olan Demet isminde bir çocuk vardı. Demet yine çok susamış, dili damağı kurumuştu. Eve gidip su içse annesi sokağa yollamayacak, arkadaşlarından ve oyunlardan mahrum kalacaktı. Hemen aklına Ali Amca geldi ve onun dükkânından su içmeyi düşündü. Demet, Ali Amcanın berber dükkânına gitti ve utangaç bir ifadeyle: — Şey ... Biraz su içebilir miyim, diye izin istedi. Ali Amca: — İçebilirsin, ama bir şartım var, dedi. Demet, şartının ne olduğunu sordu. — Su içmeden önce Bismillah, içtikten sonra şükür Allah diyeceksin, dedi Ali Amca. Demet: — Bundan kolay ne var, deyip suyu içti. Tabiî basta Bismillah, sonunda da şükür Allah demeyi unutmadı. Artık mahallenin çocukları eve gitme zahmetine katlanmıyor, Ali Amcanın dükkânından su içiyorlardı. Ali Amca dükkânından kapının önüne bir musluk bağlatmış ve su içen çocukları takip altına almıştı. Şartına uymayanlara: — Bir daha su içirmem bak, Besmeleyi ve şükretmeyi unutmayın, diyordu. Çocuklar bu şarta o kadar alışmışlardı ki, artık evlerinde su içmeden önce mutlaka "Bismillah", içtikten sonra da "Şükür Allah" diyorlardı. Demet'in babası her aksam olduğu gibi, aksam yemeğinde içki içiyordu. Babası yudumlamak için kadehi kaldırmıştı ki, Demet hemen atıldı: — Baba dur bir dakika, Bismillah demeden içme. Babası her ne kadar: — Kızım, bu zıkkımı içerken Besmele söylenmez, dese de, Demet ısrarla babasına, Bismillah demesinin gerektiğini anlatıyordu. Artık her aksam bu hadise devam edince Demet'in babası evde içki içmekten utanır hâle gelmişti. Utancından evde içki içmiyor, içmeye dışarıda devam ediyordu. Aradan bir süre geçti. Ali Amca bir gün müşterisini tıraş ediyordu. İçeriye başörtülü bir kadın girdi. — Ali Amca, dedi. Sana teşekkür etmeye geldim. Tıraşı bırakıp kadına döndü. Şaşırmıştı. Bu kadın niçin teşekkür ediyordu? — Anlamadım, dedi. Ben ne yaptım ki? — Esimi kurtardınız, dedi kadın. Meğer Demet'in babası, dışarıda bile içki içmeyi bırakmış ve namaza başlamış. Yıllardır esinin içkiyi bırakması için yalvaran, gözyaşıyla dualar eden kadın, onun namaza başladığını görünce sevincinden ne yapacağını şaşırmış. Bunları dinleyince basını önüne eğip duygulanan Ali Amca, iyi niyetle yapılan küçük bir hizmetin bile ne büyük bir netice verdiğini görmüştü. — Şükürler olsun Rabbim, dedi. Ben sadece su ikram etmek istemiştim. Ama Sen, muhtaç bir kuluna, ebedî saadetin yolu olan hidâyeti ihsan ettin.

18 Temmuz 2013 Perşembe

Bir Miniğin Ramazan Günlüğü :)) (ÇOK HOŞ YAA ÖLDÜM GÜLMEKTEN OKUYUN MUTLAKA KIZLAR..)

Miniğin Ramazan Günlüğü :))

Ramazan 1
Bu gün evde bir acaiplik var.
Herkes sessizce işine okuluna gidiyor.
... Annem ‘Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım’ dedi.
Kimse yemek yemiyor, su içmiyor.
Ablam bile!

Ramazan 5
Önce diyet yaptıklarını sanmıştım.
İzledim hepsini.
Akşama doğru hepsi sessizleşiyor.
Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar.
Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki.
Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni.
Ama gülmeye cesaretim yok.

Ramazan 9
‘Niye böyle yapıyorlar?’ Ablama sordum, ‘Büyüyünce anlarsın..’ dedi.
Zaten başka ne der ki,
Anneme sordum, Ramazan dedi.
Babama sordum, Oruç dedi.

Ramazan 11
Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek.
Arkadaşım Fatıma’ya sordum.
Onun ailesine gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.

Ramazan 14
Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum.
Uyandım.
Babama haber vermeye koştum, yatağında yok!
Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum.
O da yok!
Korkmadım, Ben bu hırsızların hakkından gelirim!’ dedim.
Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.
Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.
Bizimkiler yemek yiyorlar!
Vay uyanıklar.
Gündüz Oruç ile Ramazan’dan korkup gece yiyorlar.
Birde üstüme gülüyorlar.
Korkaklar.

Ramazan 17
Önceleri, Oruç ile Ramazan’ı bulup şikayet etmeyi düşündüm.
Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim.
Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar.
O zaman devam.
Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.

Ramazan 19
Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor.
Oturup birlikte Kur’an okuyorlar.
Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar.
Ellerini açıp herkese dua ediyorlar.
Sevim teyze de başını örtmüş.
Çok da yakışmış

Ramazan 22
Her şey aynen devam ediyor.
Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor.
Hepsi akşam ezan okuyor.
İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor.
Ne hoş.

Ramazan 24
Oruç’u merak ediyorum.
Geçen gün Ayşe teyzem Annemle konuşuyorlardı .
Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu?
Yok böyle olursa Oruç kaçar mı?
Demek ki Oruç, çok duygulu birisi.
İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor.
Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.
Oruc’u ve Ramazan’ı artık iyice merak ediyorum.
Onlarla tanışmaya can atıyorum.

Ramazan 25
Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor.
Şimdiye kadar gecesi olan bir adam göremedim.
Bu Kadir de kim?
Bin aydan hayırlı gecesi varmış.
O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur’an okumak önemliymiş.

Ramazan 26
İftarı çok sevdim.
Akşam yemek yemeye İftar diyorlar.
Gece yemek yemenin adı da Sahur.
İftar sonrası eğlenceler oluyor.
Babam camilere götürüyor bizi.
Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.

Ramazan 28
Merak içinde beklerken uyuyakaldım.
Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş.
Ben göremedim.
Anlayamıyorum.
Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum.
Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor.
Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar.
Sinir oluyorum.
Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor.
‘Abim ne zaman geliyor?’ diye aneme soruyorum.
‘Bayram gelsin, o da gelecek’ diyor.
Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir’den sonra şimdide Bayram!..
Soramıyorum ‘Bayram kim?’ diye.
Neden o gelmeden abim gelemiyor?
Belki de abimin arkadaşıdır.
Çok özledim abimi.
Bayram’ı da alsın gelsin tanışalım.

Ramazan 29 / Arefe
Sonunda bir hanım ismi duydum.
Arife diyemiyorlar mı ne?
Arefe diyorlar.
Niye Arefe?
‘Arife’ olması gerekmiyor mu?
Yengemin adı gibi yani…
‘Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik.’ diyor Annem.
Demek ki Arife teyze çok titiz.
İyice telaşlandılar.
Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.
Temizlik yapılıyor.
Yemekler hazırlanıyor.
Anneme ‘Bayram ne zaman gelecek?’ dedim, ‘Arefe’den sonra’ dedi.
Demek ki Bayram ile Arefe evli değil.
Akraba da değil.
Kafam karma karışık.
Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.
Ve Bayram geldi
Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!.
Oruç öldü heralde diye düşündüm.
Gece Abim gece gelmiş.
Sevinçten haykırdım.
Çok özlemişiz birbirimizi.
Bütün olanı biteni bir güzel anlattım Abime.
Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm.
Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım.
Abimin tebessüm ettiği yerde, Ablam kahkaha atar.
Abime küser gibi yaptım, hemen gönlümü aldı.

Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.

Abimden söz aldım.
Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için izin istedi.
Ben de verdim..
Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı.
Abim buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu.
Sendromu anlamadım.
Ama olsun, Abime güveniyorum.
Gerçi Ablam’a göre 4 yaşındayım.
Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor.
Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor.
Abim bu konu beni aşar diyor.
Bayramı çok sevdim.
Ama Ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm.

Bizim için her gün Ramazan olsa!..

Ne iyi olur…

16 Temmuz 2013 Salı

gerçek sevgi bedavadır...

Küçük oğlu annesine geldi ve ona kağıdı uzattı.
Annesi ellerini önlüğüne kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı;

Çimleri biçtiğim için 5 TL
Odamı temizlediğim için 1 TL
... Alışverişe gittiğim için 50 ykr
Küçük kardeşime baktığım için 25 ykr
Çöpü attığım için 1 ytl
İyi bir karne getirdiğim için 5 TL
Bahçeyi temizlediğim için 2 TL
...
Toplam borç 14 TL, 75 ykr

Anne, umutla kendisine bakan oğulun elinden kağıdı aldı
ve kağıdın arka yüzüne şunları yazdı;

Seni 9 ay karnımda taşıdım BEDAVA
Hasta olduğunda başında bekledim, elimden geleni yaptım,
senin için dua ettim BEDAVA
Yıllar boyu değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm BEDAVA
Senin için geceler kaygı duyup, uykusuz kaldım BEDAVA
Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım
giysilerini yıkadım, ütüledim BEDAVA YAVRUM

ve bunların hepsini topladığın zaman
gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün,
bedavadır çünkü...

Oğul annenin yazdıklarını okuyunca gözleri doldu.

Annesine baktı, "Anneciğim seni seviyorum" dedi
ve kalemi alarak bu kağıda
"HEPSİ ÖDENMİŞTİR" yazdı...!!!!!

14 Temmuz 2013 Pazar

yalnız gelin....

YALNIZ GELİN

Evlendiği günden beri eşine müsaade etmiyordu ailesiyle uzun süre görüşmesi için. Ayrı şehirlerde yaşadıkları için yılda bir defa birkaç günlüğüne müsaadesi vardı sadece. Bu sorun dışında her şey çok güzeldi, güzel bir evleri ve arabaları vardı. Adam çok çalıştığı ve eve geç geldiği için ev hanımı olan eşi vaktini evde yalnız başına düşünerek veya bir şeyler okuyarak geçiriyordu. 
O gece yine aynı konu gündeme gelmişti;
‘‘Annemlere gidebilir miyim?’’ dedi kadın.’’Altı ay oldu görmeyeli. Çok özledim onları.’’
‘’Hayır.’’
‘’Lütfen, söz veriyorum çok fazla kalmayacağım.’’
‘’Hayır dedim.’’
‘’Bir açıklama yap lütfen neden müsaade etmiyorsun.’’
‘’Biliyorsun ki ailenin oturduğu ev ve maddi imkânları çok kısıtlı, senin sıkıntı çekmeni istemiyorum.’’
‘’Mutluluğun bir fiyatı mı var?’’ 
‘Hayır dedim. Annenle baban memnunlar hallerinden. Sende benimle mutlu olmaya çalışsan iyi edersin artık!’’
‘’Ben seninle mutluyum, sadece…’’
‘’Yeter artık uzatma!’’
‘’Evde çok sıkılıyorum. Senin bitmek bilmeyen toplantıların ve dünya kaygıların… Bense evde tek başıma… Çocuğumuzun olmayışı hepten yıkıyor beni. Sen aklını bir şeylerle meşgul ederken ben evde olmayan çocuğumuzla yaşıyorum.’’
‘’…’’
Küçük tartışmanın ardından uyumuşlardı. Ertesi akşam adam elinde büyükçe bir kutuyla geldi işten. Eşinin meraklı bakışları içinde kutuyu açtı. Kocaman bir akvaryumdu bu. İçinde biraz su ve 4 balık. Kadının gözleri sevinçle parladı, eşinin yanağına kırgın bir öpücük kondurdu.
Akvaryumun yanında verilen süslerle akvaryum güzelce süslendi. Yeterince su dolduruldu ve salonun en güzel yerinde büyükçe bir yer verildi 4 yeni misafire. Artık eşi evde olmadığı zamanlarda balıklarla ilgileniyor, sularını değiştiriyor, onlarla konuşuyor hatta birlikte müzik dinliyorlardı.
Kadın dört balığını da çok seviyordu fakat bir tanesi vardı ki onun yeri bambaşkaydı. Bembeyaz ve en az gövdesi kadar büyük kuyruğuyla tıpkı gelinlik bir kız gibiydi.
O gece eşi geldiğinde ondan küçük bir akvaryum almasını istedi. Adam eşinin mutluluğundan o kadar memnundu ki neden diye bile sormak istemedi. Ertesi gün adam elinde diğer akvaryumdan daha küçük bir akvaryumla geldi. Kadın diğer balıkları bu akvaryuma koydu. En çok sevdiği lepistes balığı artık koca akvaryumunun içinde, süs ağacı süs taşları ve ışıklandırmasıyla özgürce yüzüyordu.
Diğer balıklara bir isim koymamıştı ama en sevdiği balığına ‘gelin’ ismini vermişti. Zaman zaman eline alır, bir öpücük zamanı kadar suyundan çıkarır sonra tekrar suyuna bırakırdı yavaşça.
Aradan bir hafta geçmişti. Her zaman ki gibi orta boy akvaryumdaki balıkların yemini verdi önce. Geliniyle daha uzun ilgilenmek için ona yemini diğerlerinden birkaç saniye geç verirdi hep. Ama bu gecikmeyi ona güzel şarkılar söyleyerek telafi ederdi. 
Günler böylece geçerken kadın ailesinin özlemini bir nebze bastırır olmuştu balıklarıyla, özelliklede geliniyle. Düğün alayının yanından süzülür gibi yüzerken onu izlemek nasıl bir mutluluk sebebiydi. Her sabah eşine kahvaltıda bunu anlatıyordu.
Bir gün kadın evinin temizliğini bitirmiş ve balıklarının yanına gelmişti. Önce 3 balığına yemlerini verdi ufalayarak daha sonra gelinin akvaryumuna yaklaştı. Fakat gelin suyun altlarına doğru inmiş, verdiği yeme hiçbir tepki göstermeden ağır aksak yüzüyordu, sevdiğiyle evlenememiş bir kız gibi. Kadın endişeyle suyunu değiştirdi balığının, eline aldı öptü usulca, güzel sözler söyledi. Hatta dua etti. Fakat küçük gelin halsizce duruyor yavaşça ağzını açıp kapatıyordu. Diğer balıklarına baktı kadın, ilk gün ki gibi neşeyle koşuyorlardı yemlerine. Günler böyle geçerken kadının tek üzüntüsü geliniydi artık.
Neden dedi kendi kendine. En güzel akvaryum en çok ilgi onaydı.
Aradan 3 gün geçmişti. O sabah uyandığında hemen balıklarının yanına koştu kadın. Gelini yan bir şekilde kıpırtısız duruyordu suda. Akvaryumu salladı ama gelinin kuyruğu hafifçe dalgalandı sadece. Akvaryumun içine soktu elini. Gelini avucunun ortasında hareketsiz duruyordu. Kuyruğunu öptü gözyaşlarını silerken…
Adam akşam eve geldiğinde eşini gözleri şişmiş halde koltuğa çaresizce oturmuş vaziyette buldu, yanı başında gelini. Bir önceki gece kocasının getirdiği gülün yapraklarından yatak yapmış gelinini üzerine yatırmıştı.
Adam eşine yaklaştı. Önce eşinin kirpiklerindeki ıslaklığı öptü daha sonra birkaç adım attı ve akvaryumların yanına geldi. Önce o büyük o güzel ve artık o boş akvaryuma baktı. Sonra daha küçük akvaryumun içinde neşeyle yüzen diğer üç balığa.
Kadın ayağa kalktı büyük akvaryumu bin bir güçlükle kapının önüne bıraktı. Eşi çaresizce izliyordu sadece. Daha sonra üç mutlu balığın akvaryumundaki bütün süsleri çıkarıp attı. ‘’Balıklar süsten anlamıyor’’ dedi kendi kendine. 
Kadın hırsla karışık bir kırgınlık içinde bitirdi akvaryumlarla olan işini. Ağır adımlarla kocasının yanına yaklaştı. Kocasına baktı, sevgili ve küskün gözlerle. Artık biliyordu kocasının onu ne çok sevdiğini.
Adam eşinin ellerini ellerinin arasına alırken titrek dudaklarıyla fısıldadı eşinin kulağına;
‘’Hadi hazırlan annenlere gidiyoruz. Evdeki fazla ve pahalı eşyaları da al yanına.’’
‘’Annemlere mi götüreceğiz?’’
‘’Hayır. Giderken çöpe atacağız…’’
kaynak

12 Temmuz 2013 Cuma

:(( vahşet....

Yıl 1995 aylardan temmuz
siz sıcaktan bunalırken ben ailemle bosnadayım
tek suçum boşnak olmak, müslüman olmak
ben suçumdan habersiz evimde uyuyorum
babam camın kenarında olacakların farkında
bekleyiş sürüyor evimizde
... annemin ağlama sesini duyuyorum yine gece
ve gece kapımız çalıyor aniden
içeride 2 tane hollandalı asker
biri anneme bağırıyor diğeri babamı tutuyor
evde bıçak, çatal ne varsa topluyor asker amcalar
silah diyorlar kesecek meyve bulamadığımız meyve bıçağına
silah diyorlar babamın eskiden kalma çakısına
ve hepsini alıp gidiyorlar gelmeseler birdaha
bir daha çalıyor kapımız birkaç gün sonra
bu sefer sırp askerleri var kapıda
babamı bağlıyorlar ağaca
ve annemi alıyorlar yanımdan
babamın önünde annemi soyup tecavüz ediyorlar
ve annemi öldürüyorlar sonra
ve bana dokunuyor katilin elleri
soğuk bu eller ve üzerindeki annemin kan izleri
alıyorlar beni babamın önüne yatırıyorlar
soyuyorlar beni acımasızlar
12 yaşındayım henüz
ama bunu umursamıyorlar
bana da tecavüz ediyorlar
en hayvani en insanlık dışı dürtüleriyle hareket ediyorlar
babamın elini çözmeden
biri kafasına silah dayıyor
ben askerin altından kaçmaya çalışırken bir ses duyuluyor
silah sesi ve babamın son nefesi
titriyordu bedeni
ben ellerini tutarken titriyordu
gülüyordu sırp akseri ben göz yaşı dökerken gülüyordu
ve madalya verildi hollandalı askerlere
üstün hizmetlerinden dolayı
babama yaklaştım son sözü için
son kez baktı bana
uzandı kulağıma
anlat burada olanları herkese..

11 Temmuz 2013 Perşembe

öyküşüm ve tatil


merhabalar efendiimm...
tatilden ve öyküşümden bikaç  kare paylaşmak istedim
fethiyede bi yere gittik (lykia botanika)
öncelikle insanı çok doğal sıcak ve içten..
öyküyü mimleyip her gördüklerinde bi oynaştıkları için biz daha uzaktan göründüğümüzde 'öykü nur geliyooo 'sesleri duyulmaya  başlanıyordu :)
çocuklu ailelere çok uygun bi mekan olduğu kanısındayım..
ağaçlar içinde bi parkı ve çocukların çizim boyama..vs aktiviteleri için bi mekan hazırlamışlar.. ben bile bayıldım görünce, rengarenk :)
öykü en çok eski usul dönen salıncağa bayıldı.
hanımefendi büyüdü de tek sallanıyo artık maşallah..
babası döndürüyor bizim kız çığlık atıyo :))

sırf onun için gitmiş gibiydik ama gerekten hiç şikayet etmedik..o eğlendikçe bizde eğlendik..

poz veriyo zilliye bakın :)) 


banyo yaparken kıyameti koparan cadoloz havuza öyle alıştı ki çıkarken kıyamet koparmaya başladı:)
bide genelde çocuklu aileler olduğu için onlara bakıp bakıp heveslendi..
genelde yabancılardı ama  çocuklar sevgi diliyle iletişim kurdu..




arada su sıçratma oynadılar benim kuzum da nasibini aldı

sahile gitmek için ağaçlar arasında patika bi yol yapmışlar..
kuş sesleri.. böcek sesleri.. huzur veren bi yer adeta aralara banklar  koymuşlar..
eski model sokak lambaları.. bayıldım doğrusu..keşke daha bi uzun  olsa dediğim olmadı değil hatta sırf bı yolda gidip geldiğimiz bile oldu kaç kere :)
öykü en çok bu yolda miyav aramaya bayılıyordu:)
bide güzel viyaaavv diyoki her seferinde onu sıkıp öpmek geliyor içimden :)


yalnız denizi çook dalgalı çocuklara hiç uygun değil tek eksiği o sanırım..en iyi yanı da püfür püfür esiyo.. kavuran sıcağı hissetmiyorsunuz plajda bile ağaçlık bol miktarda..
akşamları yemekten hemen sonra miniklere dans etkinliği yapıyorlar birlikte şarkılar söylüyorlar..
e bizimki o kadar çocuğu biarada görüpte yerinde durmaz herhalde..
annesinin elinden tutar aralarında gezmek ister yorulunca da böyle yere oturuverir:))


herkese kocaman sevgiler bizden....

7 Temmuz 2013 Pazar

keçe ugur bocegı anahtarlık ve kıtty magnet

selamun aleykum dostlar
 daha önce keceden kıtty yapmıstım acemılıgımde bu sefer de aynı modelı sıyah kullanmadan yaptım buyrun



 
bide sevgili eşime bi anahtarlık yaptım hem sureklı elının altında olsunhem de zaten unutmaz ya benı aklından hıc cıkarmasın dıye:=)) not: eski bi postu etiket yapayım drken yeniden yayınladım ayar yapamıyorum yaa kusuruma bakmayın yoksa aynı günde peş peşe post yayınlamak pek adetim değildir :))
sevgiler...

yapığımız ufacık şeyler nasıl da etkiliyormuş bebeklerimizin gelecekteki karakterlerini :((

Koltuğa çıkmaya çalışan 11 aylık bir bebeği
kollarının altından tutup koltuğa 'Hoppaa!'
diyerek çıkardığımda babası kızmış,
"Niçin yaptın?" diye sormuştu.

... "Çıkmaya çalışıyordu!" dedim.

"Ben de biliyorum, çıkmaya çalışıyordu,
sen niye çıkardın?" diye sorusunu yineledi.

Anlayamadığım için babanın yüzüne bakakalmış,
ne diyeceğimi bilememiştim.

Babanın yüzüne bakakaldığım zaman ben dört yıl
psikoloji okumuş ve iki yıl da psikoloji
bölümünde asistanlık yapmıştım.

Daha sonra baba, "Sen ne yaptığının farkında mısın?"
diye sordu ve konuşmaya devam etti:

"Oğlum o koltuğa kendisi çıkmak istiyordu.
Kararı kendisi vermişti ve kendi başına
bunu başarabileceğini hissetmişti.

Belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ve
eminim sonunda o koltuğa çıkacaktı."

"O koltuğa çıktığı zaman ne yapacaktı?
Hemen dönüp bana bakacaktı.

Bir gözüm onu izliyordu ve o dönüp başarmış bir çocuğun
gözlerindeki ışıltıyla bana baktığında,
gülümseyecek ve 'Çıktın!' diyecektim.

Çok muhtemelen inecek yeniden çıkmaya çalışacak,
bu kez daha kısa zamanda çıkabilecekti.

Bunu belki saatlerce yapacak ve sonunda artık
kolaylıkla çıkabilecek hale gelecekti.

Bu onun belki bugünkü zaferi olacaktı.
Ama artık o zaferi kazanamayacak;
sen onun zaferini çaldın."
(Doğan Cüceloğlu)


merhabalar efendiimmmm...
bugün çok beğendiğim bir yazıyı paylaşmak istedim sizinle. (başlık bayağı uzun oldu ama başka ne yazabilirim bilemedim :)
biz ebeveynler bazen o kıyamadığımız miniklerimize farkında olmadan nasılda kötülük ediyormuşuz meğer :((
aslında ben oldukça soğukkanlı ve kararlı olmaya çalışıyorum ama bu yazıyı okuduktan sonra moralim çok bozuldu :( ben çok acemi bi anneyim sanırım o kadar çok bilmediğim şey varmış  ki.. bazen okudukça kendimi ayıplıyorum :((
'eskiden annem böyle yapardı' 'bak bende bi sorun var mı ? ' deyip aynı şeyleri yapamıyoruz maalesef..
artık zaman o zaman değil.. eskiden olan çocuklar, onların utanmaları, saygıları, içten gelen itaatkarlıkları yok.. eskiden asilikler bile o kadar masum ve aşılasıymış ki; bi terlik yiyince hemen sorun çözülürmüş :)) ama artık herşey değişik ve ben çok korkuyorum :(
bu işi  ya beceremez ya iyi bi evlat yetiştiremezsem :( bu korkularım hiç bitmeyecek sanırım :((
neyse çok uzattım sanırım :) bana müsaade dostlar sevgiyle kalın..



 

 


5 Temmuz 2013 Cuma

ANNEMMM.....

Annem ilkokul mezunuydu. Ama, çok iyi bir doktordu.

- Başım ağrıyo yav…
- Saçın ıslak ıslak çıktın ondan.
- Başım dönüyo…
... - E bi şey yemiyorsun, açlıktan.

Eczacıydı aynı zamanda…
- Gözüm morardı.
- Gel, patates basayım.
- Kepeklerim çoğaldı.
- Otur, zeytinyağı süreyim.
- Arpacık çıktı galiba.
- Yum, sarımsak değdireyim.

Hemşireydi…
- Öfff, terledim be.
- Dur, sırtına havlu sokayım.

Röntgen mütehassısıydı…
- Öhh-höööaa!
- İçme şu zıkkımı.

Bebekken, anestezi uzmanıydı…
- Dandini dandini dastaaana.

Ürologdu…
- Çişin niye sarı bakiiim?

Fizyoterapistti…
- Dizim ağrıyor.
- Benim de belim ağrıyor, geçer.

Diyetisyendi…
- Mis gibi türlü yaptım, sakın sokakta burger filan yiyip gelme, kola da içme!

Cildiyeciydi…
- Sırtımda sivilce çıktı.
- Çikolata yeme.

Laboranttı…
- Burnum akıyor.
- Ben şimdi sana bi ada çayı kaynatayım, rezene, bal, limon,
tarçınla zencefili de ılık ılık iç, uyu, uyan, sabaha bi şeyin kalmaz.

Psikiyatrdı…
- Nen var oğlum?
- Bi şeyim yok.
- Var var, canın sıkkın.
- Yav bırak, iyiyim.
- Yok yok, bilirim ben.
- Anne delirtme insanı!
- Bak gördün mü?
- Neyi gördüm mü?
- Sinirlerin bozuk senin.

Genetikçiydi…
- Babana çektin sen, o da sinirli, bütün kötü huylarını ondan almışın zaten.

Hastasıydım…
Hastaydım ona.
İyi bakın onlara...

Rabbim  kimseyi annesiz bırakmasın..

31 Temmuz 2013 Çarşamba

ilk tütü takımım ve öyküşün badisinin erkek versiyonu :))

merhaba dostlar.. keyifler nasıl?
ramazan benim için biraz ağır geçiyor.. çünkü ramazn başladığında sadece uyurken emen kızım;
artık annesine yapışık koalalar gibi geziyor.. heran emmek istiyor :( aslında yemek delisi bi bebek Allah'a şükür.. mama deyip gezenlerden..
ama nedendir bilmem bu ara bana çok düşkün oldu :(
aslında bu ok iyi ama bi yandan oruç bi yandan içimi çeken bi bebek çok bitkin düşüyorum..
neyseki bugün biraz güç buldum, post hazırlayayım dedim ve kendimle ilgili bişey farkettim
sanırım ben kendini, hobilerini ve ne istediğini bilmeyen ve ne olduğunu bilmediği  her işe parmak atmaya bayılan biriyim :))
geçenlerde hamileliğimde tanıştığım ve netten olmasına rağmen samimiyetine güvendiğim bi arkadaşım hemen teslim ürünlerimden birini beğenmiş (yurtdışından giyim ürünleri alıp satıyorum facebook satış sayfamda) ''onu istiyorum ama onunla birikte bana bunu da yapıp gönderirmisin '' dedi
ve bi resim attı bende ''ama ben bunlardan yapıp satmıyorum ki dedim'' ısrar etti çok da kolay bi model sarı tütüsü olan civcivli çıtır bişey
ben bu işin ticaretini yapmadığımdan toptan malzeme satan yerleri bilmem..
çarşıya çıkıp bayağı bi aradım o sarı rengi.. ama bulamayınca fuşya yap dedi benden de bu takım çıktı işte :) dün eline ulaşmış çok beğendi umarım sizde beğenirsiniz :)
 bu arada bantı biraz sade mi olmuş ne :)
 


bide arkadaşımın oğluşu 1 yaşına girdi geçen hafta ama özel bi sebeple bu haftasonu kutlanacak sanırım.. onun içine öyküşün badisinin erkek versiyonunu hazırladım güzel günlerde giyinsin enesgom :))
şimdilik bana müsade herkese sevgiler..


25 Temmuz 2013 Perşembe

BESMELENiN HiKMETi İLE İLGİLİ GÜZEL BİR HİKAYE

BESMELENiN HiKMETi İLE İLGİLİ GÜZEL BİR HİKAYE

Bir zamanlar İstanbul’un Fatih semtinde Berber Ali isminde mütevazı bir amca yaşardı. Çocukları çok seven Ali Amca bu körpecik fidanlara elinden geldiğince, dilinin döndüğünce iman hakikatleri hakkında bilgiler verir hikayeler anlatırdı. Yaz tatili gelip, okullar kapanınca Ali Amcanın dükkânının önü çocuklarla dolardı. Ali Amca bir taraftan müşterilerinin tıraşını yaparken, bir taraftan da göz ucuyla, "torunlarım" dediği çocukların oyunlarını izlerdi. Temmuz ayının sıcakları kendini göstermeye başladığında çocuklar sık sık evlerine su içmeye giderler ve sıcaktan etkilenmemeleri için anneleri uzun bir süre çocuklarını sokağa yollamazlardı. Çocukların içinde yaramaz olduğu kadar bir o kadar zeki olan Demet isminde bir çocuk vardı. Demet yine çok susamış, dili damağı kurumuştu. Eve gidip su içse annesi sokağa yollamayacak, arkadaşlarından ve oyunlardan mahrum kalacaktı. Hemen aklına Ali Amca geldi ve onun dükkânından su içmeyi düşündü. Demet, Ali Amcanın berber dükkânına gitti ve utangaç bir ifadeyle: — Şey ... Biraz su içebilir miyim, diye izin istedi. Ali Amca: — İçebilirsin, ama bir şartım var, dedi. Demet, şartının ne olduğunu sordu. — Su içmeden önce Bismillah, içtikten sonra şükür Allah diyeceksin, dedi Ali Amca. Demet: — Bundan kolay ne var, deyip suyu içti. Tabiî basta Bismillah, sonunda da şükür Allah demeyi unutmadı. Artık mahallenin çocukları eve gitme zahmetine katlanmıyor, Ali Amcanın dükkânından su içiyorlardı. Ali Amca dükkânından kapının önüne bir musluk bağlatmış ve su içen çocukları takip altına almıştı. Şartına uymayanlara: — Bir daha su içirmem bak, Besmeleyi ve şükretmeyi unutmayın, diyordu. Çocuklar bu şarta o kadar alışmışlardı ki, artık evlerinde su içmeden önce mutlaka "Bismillah", içtikten sonra da "Şükür Allah" diyorlardı. Demet'in babası her aksam olduğu gibi, aksam yemeğinde içki içiyordu. Babası yudumlamak için kadehi kaldırmıştı ki, Demet hemen atıldı: — Baba dur bir dakika, Bismillah demeden içme. Babası her ne kadar: — Kızım, bu zıkkımı içerken Besmele söylenmez, dese de, Demet ısrarla babasına, Bismillah demesinin gerektiğini anlatıyordu. Artık her aksam bu hadise devam edince Demet'in babası evde içki içmekten utanır hâle gelmişti. Utancından evde içki içmiyor, içmeye dışarıda devam ediyordu. Aradan bir süre geçti. Ali Amca bir gün müşterisini tıraş ediyordu. İçeriye başörtülü bir kadın girdi. — Ali Amca, dedi. Sana teşekkür etmeye geldim. Tıraşı bırakıp kadına döndü. Şaşırmıştı. Bu kadın niçin teşekkür ediyordu? — Anlamadım, dedi. Ben ne yaptım ki? — Esimi kurtardınız, dedi kadın. Meğer Demet'in babası, dışarıda bile içki içmeyi bırakmış ve namaza başlamış. Yıllardır esinin içkiyi bırakması için yalvaran, gözyaşıyla dualar eden kadın, onun namaza başladığını görünce sevincinden ne yapacağını şaşırmış. Bunları dinleyince basını önüne eğip duygulanan Ali Amca, iyi niyetle yapılan küçük bir hizmetin bile ne büyük bir netice verdiğini görmüştü. — Şükürler olsun Rabbim, dedi. Ben sadece su ikram etmek istemiştim. Ama Sen, muhtaç bir kuluna, ebedî saadetin yolu olan hidâyeti ihsan ettin.

18 Temmuz 2013 Perşembe

Bir Miniğin Ramazan Günlüğü :)) (ÇOK HOŞ YAA ÖLDÜM GÜLMEKTEN OKUYUN MUTLAKA KIZLAR..)

Miniğin Ramazan Günlüğü :))

Ramazan 1
Bu gün evde bir acaiplik var.
Herkes sessizce işine okuluna gidiyor.
... Annem ‘Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım’ dedi.
Kimse yemek yemiyor, su içmiyor.
Ablam bile!

Ramazan 5
Önce diyet yaptıklarını sanmıştım.
İzledim hepsini.
Akşama doğru hepsi sessizleşiyor.
Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar.
Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki.
Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni.
Ama gülmeye cesaretim yok.

Ramazan 9
‘Niye böyle yapıyorlar?’ Ablama sordum, ‘Büyüyünce anlarsın..’ dedi.
Zaten başka ne der ki,
Anneme sordum, Ramazan dedi.
Babama sordum, Oruç dedi.

Ramazan 11
Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek.
Arkadaşım Fatıma’ya sordum.
Onun ailesine gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.

Ramazan 14
Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum.
Uyandım.
Babama haber vermeye koştum, yatağında yok!
Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum.
O da yok!
Korkmadım, Ben bu hırsızların hakkından gelirim!’ dedim.
Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.
Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.
Bizimkiler yemek yiyorlar!
Vay uyanıklar.
Gündüz Oruç ile Ramazan’dan korkup gece yiyorlar.
Birde üstüme gülüyorlar.
Korkaklar.

Ramazan 17
Önceleri, Oruç ile Ramazan’ı bulup şikayet etmeyi düşündüm.
Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim.
Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar.
O zaman devam.
Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.

Ramazan 19
Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor.
Oturup birlikte Kur’an okuyorlar.
Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar.
Ellerini açıp herkese dua ediyorlar.
Sevim teyze de başını örtmüş.
Çok da yakışmış

Ramazan 22
Her şey aynen devam ediyor.
Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor.
Hepsi akşam ezan okuyor.
İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor.
Ne hoş.

Ramazan 24
Oruç’u merak ediyorum.
Geçen gün Ayşe teyzem Annemle konuşuyorlardı .
Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu?
Yok böyle olursa Oruç kaçar mı?
Demek ki Oruç, çok duygulu birisi.
İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor.
Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.
Oruc’u ve Ramazan’ı artık iyice merak ediyorum.
Onlarla tanışmaya can atıyorum.

Ramazan 25
Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor.
Şimdiye kadar gecesi olan bir adam göremedim.
Bu Kadir de kim?
Bin aydan hayırlı gecesi varmış.
O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur’an okumak önemliymiş.

Ramazan 26
İftarı çok sevdim.
Akşam yemek yemeye İftar diyorlar.
Gece yemek yemenin adı da Sahur.
İftar sonrası eğlenceler oluyor.
Babam camilere götürüyor bizi.
Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.

Ramazan 28
Merak içinde beklerken uyuyakaldım.
Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş.
Ben göremedim.
Anlayamıyorum.
Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum.
Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor.
Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar.
Sinir oluyorum.
Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor.
‘Abim ne zaman geliyor?’ diye aneme soruyorum.
‘Bayram gelsin, o da gelecek’ diyor.
Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir’den sonra şimdide Bayram!..
Soramıyorum ‘Bayram kim?’ diye.
Neden o gelmeden abim gelemiyor?
Belki de abimin arkadaşıdır.
Çok özledim abimi.
Bayram’ı da alsın gelsin tanışalım.

Ramazan 29 / Arefe
Sonunda bir hanım ismi duydum.
Arife diyemiyorlar mı ne?
Arefe diyorlar.
Niye Arefe?
‘Arife’ olması gerekmiyor mu?
Yengemin adı gibi yani…
‘Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik.’ diyor Annem.
Demek ki Arife teyze çok titiz.
İyice telaşlandılar.
Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.
Temizlik yapılıyor.
Yemekler hazırlanıyor.
Anneme ‘Bayram ne zaman gelecek?’ dedim, ‘Arefe’den sonra’ dedi.
Demek ki Bayram ile Arefe evli değil.
Akraba da değil.
Kafam karma karışık.
Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.
Ve Bayram geldi
Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!.
Oruç öldü heralde diye düşündüm.
Gece Abim gece gelmiş.
Sevinçten haykırdım.
Çok özlemişiz birbirimizi.
Bütün olanı biteni bir güzel anlattım Abime.
Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm.
Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım.
Abimin tebessüm ettiği yerde, Ablam kahkaha atar.
Abime küser gibi yaptım, hemen gönlümü aldı.

Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.

Abimden söz aldım.
Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için izin istedi.
Ben de verdim..
Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı.
Abim buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu.
Sendromu anlamadım.
Ama olsun, Abime güveniyorum.
Gerçi Ablam’a göre 4 yaşındayım.
Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor.
Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor.
Abim bu konu beni aşar diyor.
Bayramı çok sevdim.
Ama Ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm.

Bizim için her gün Ramazan olsa!..

Ne iyi olur…

16 Temmuz 2013 Salı

gerçek sevgi bedavadır...

Küçük oğlu annesine geldi ve ona kağıdı uzattı.
Annesi ellerini önlüğüne kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı;

Çimleri biçtiğim için 5 TL
Odamı temizlediğim için 1 TL
... Alışverişe gittiğim için 50 ykr
Küçük kardeşime baktığım için 25 ykr
Çöpü attığım için 1 ytl
İyi bir karne getirdiğim için 5 TL
Bahçeyi temizlediğim için 2 TL
...
Toplam borç 14 TL, 75 ykr

Anne, umutla kendisine bakan oğulun elinden kağıdı aldı
ve kağıdın arka yüzüne şunları yazdı;

Seni 9 ay karnımda taşıdım BEDAVA
Hasta olduğunda başında bekledim, elimden geleni yaptım,
senin için dua ettim BEDAVA
Yıllar boyu değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm BEDAVA
Senin için geceler kaygı duyup, uykusuz kaldım BEDAVA
Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım
giysilerini yıkadım, ütüledim BEDAVA YAVRUM

ve bunların hepsini topladığın zaman
gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün,
bedavadır çünkü...

Oğul annenin yazdıklarını okuyunca gözleri doldu.

Annesine baktı, "Anneciğim seni seviyorum" dedi
ve kalemi alarak bu kağıda
"HEPSİ ÖDENMİŞTİR" yazdı...!!!!!

14 Temmuz 2013 Pazar

yalnız gelin....

YALNIZ GELİN

Evlendiği günden beri eşine müsaade etmiyordu ailesiyle uzun süre görüşmesi için. Ayrı şehirlerde yaşadıkları için yılda bir defa birkaç günlüğüne müsaadesi vardı sadece. Bu sorun dışında her şey çok güzeldi, güzel bir evleri ve arabaları vardı. Adam çok çalıştığı ve eve geç geldiği için ev hanımı olan eşi vaktini evde yalnız başına düşünerek veya bir şeyler okuyarak geçiriyordu. 
O gece yine aynı konu gündeme gelmişti;
‘‘Annemlere gidebilir miyim?’’ dedi kadın.’’Altı ay oldu görmeyeli. Çok özledim onları.’’
‘’Hayır.’’
‘’Lütfen, söz veriyorum çok fazla kalmayacağım.’’
‘’Hayır dedim.’’
‘’Bir açıklama yap lütfen neden müsaade etmiyorsun.’’
‘’Biliyorsun ki ailenin oturduğu ev ve maddi imkânları çok kısıtlı, senin sıkıntı çekmeni istemiyorum.’’
‘’Mutluluğun bir fiyatı mı var?’’ 
‘Hayır dedim. Annenle baban memnunlar hallerinden. Sende benimle mutlu olmaya çalışsan iyi edersin artık!’’
‘’Ben seninle mutluyum, sadece…’’
‘’Yeter artık uzatma!’’
‘’Evde çok sıkılıyorum. Senin bitmek bilmeyen toplantıların ve dünya kaygıların… Bense evde tek başıma… Çocuğumuzun olmayışı hepten yıkıyor beni. Sen aklını bir şeylerle meşgul ederken ben evde olmayan çocuğumuzla yaşıyorum.’’
‘’…’’
Küçük tartışmanın ardından uyumuşlardı. Ertesi akşam adam elinde büyükçe bir kutuyla geldi işten. Eşinin meraklı bakışları içinde kutuyu açtı. Kocaman bir akvaryumdu bu. İçinde biraz su ve 4 balık. Kadının gözleri sevinçle parladı, eşinin yanağına kırgın bir öpücük kondurdu.
Akvaryumun yanında verilen süslerle akvaryum güzelce süslendi. Yeterince su dolduruldu ve salonun en güzel yerinde büyükçe bir yer verildi 4 yeni misafire. Artık eşi evde olmadığı zamanlarda balıklarla ilgileniyor, sularını değiştiriyor, onlarla konuşuyor hatta birlikte müzik dinliyorlardı.
Kadın dört balığını da çok seviyordu fakat bir tanesi vardı ki onun yeri bambaşkaydı. Bembeyaz ve en az gövdesi kadar büyük kuyruğuyla tıpkı gelinlik bir kız gibiydi.
O gece eşi geldiğinde ondan küçük bir akvaryum almasını istedi. Adam eşinin mutluluğundan o kadar memnundu ki neden diye bile sormak istemedi. Ertesi gün adam elinde diğer akvaryumdan daha küçük bir akvaryumla geldi. Kadın diğer balıkları bu akvaryuma koydu. En çok sevdiği lepistes balığı artık koca akvaryumunun içinde, süs ağacı süs taşları ve ışıklandırmasıyla özgürce yüzüyordu.
Diğer balıklara bir isim koymamıştı ama en sevdiği balığına ‘gelin’ ismini vermişti. Zaman zaman eline alır, bir öpücük zamanı kadar suyundan çıkarır sonra tekrar suyuna bırakırdı yavaşça.
Aradan bir hafta geçmişti. Her zaman ki gibi orta boy akvaryumdaki balıkların yemini verdi önce. Geliniyle daha uzun ilgilenmek için ona yemini diğerlerinden birkaç saniye geç verirdi hep. Ama bu gecikmeyi ona güzel şarkılar söyleyerek telafi ederdi. 
Günler böylece geçerken kadın ailesinin özlemini bir nebze bastırır olmuştu balıklarıyla, özelliklede geliniyle. Düğün alayının yanından süzülür gibi yüzerken onu izlemek nasıl bir mutluluk sebebiydi. Her sabah eşine kahvaltıda bunu anlatıyordu.
Bir gün kadın evinin temizliğini bitirmiş ve balıklarının yanına gelmişti. Önce 3 balığına yemlerini verdi ufalayarak daha sonra gelinin akvaryumuna yaklaştı. Fakat gelin suyun altlarına doğru inmiş, verdiği yeme hiçbir tepki göstermeden ağır aksak yüzüyordu, sevdiğiyle evlenememiş bir kız gibi. Kadın endişeyle suyunu değiştirdi balığının, eline aldı öptü usulca, güzel sözler söyledi. Hatta dua etti. Fakat küçük gelin halsizce duruyor yavaşça ağzını açıp kapatıyordu. Diğer balıklarına baktı kadın, ilk gün ki gibi neşeyle koşuyorlardı yemlerine. Günler böyle geçerken kadının tek üzüntüsü geliniydi artık.
Neden dedi kendi kendine. En güzel akvaryum en çok ilgi onaydı.
Aradan 3 gün geçmişti. O sabah uyandığında hemen balıklarının yanına koştu kadın. Gelini yan bir şekilde kıpırtısız duruyordu suda. Akvaryumu salladı ama gelinin kuyruğu hafifçe dalgalandı sadece. Akvaryumun içine soktu elini. Gelini avucunun ortasında hareketsiz duruyordu. Kuyruğunu öptü gözyaşlarını silerken…
Adam akşam eve geldiğinde eşini gözleri şişmiş halde koltuğa çaresizce oturmuş vaziyette buldu, yanı başında gelini. Bir önceki gece kocasının getirdiği gülün yapraklarından yatak yapmış gelinini üzerine yatırmıştı.
Adam eşine yaklaştı. Önce eşinin kirpiklerindeki ıslaklığı öptü daha sonra birkaç adım attı ve akvaryumların yanına geldi. Önce o büyük o güzel ve artık o boş akvaryuma baktı. Sonra daha küçük akvaryumun içinde neşeyle yüzen diğer üç balığa.
Kadın ayağa kalktı büyük akvaryumu bin bir güçlükle kapının önüne bıraktı. Eşi çaresizce izliyordu sadece. Daha sonra üç mutlu balığın akvaryumundaki bütün süsleri çıkarıp attı. ‘’Balıklar süsten anlamıyor’’ dedi kendi kendine. 
Kadın hırsla karışık bir kırgınlık içinde bitirdi akvaryumlarla olan işini. Ağır adımlarla kocasının yanına yaklaştı. Kocasına baktı, sevgili ve küskün gözlerle. Artık biliyordu kocasının onu ne çok sevdiğini.
Adam eşinin ellerini ellerinin arasına alırken titrek dudaklarıyla fısıldadı eşinin kulağına;
‘’Hadi hazırlan annenlere gidiyoruz. Evdeki fazla ve pahalı eşyaları da al yanına.’’
‘’Annemlere mi götüreceğiz?’’
‘’Hayır. Giderken çöpe atacağız…’’
kaynak

12 Temmuz 2013 Cuma

:(( vahşet....

Yıl 1995 aylardan temmuz
siz sıcaktan bunalırken ben ailemle bosnadayım
tek suçum boşnak olmak, müslüman olmak
ben suçumdan habersiz evimde uyuyorum
babam camın kenarında olacakların farkında
bekleyiş sürüyor evimizde
... annemin ağlama sesini duyuyorum yine gece
ve gece kapımız çalıyor aniden
içeride 2 tane hollandalı asker
biri anneme bağırıyor diğeri babamı tutuyor
evde bıçak, çatal ne varsa topluyor asker amcalar
silah diyorlar kesecek meyve bulamadığımız meyve bıçağına
silah diyorlar babamın eskiden kalma çakısına
ve hepsini alıp gidiyorlar gelmeseler birdaha
bir daha çalıyor kapımız birkaç gün sonra
bu sefer sırp askerleri var kapıda
babamı bağlıyorlar ağaca
ve annemi alıyorlar yanımdan
babamın önünde annemi soyup tecavüz ediyorlar
ve annemi öldürüyorlar sonra
ve bana dokunuyor katilin elleri
soğuk bu eller ve üzerindeki annemin kan izleri
alıyorlar beni babamın önüne yatırıyorlar
soyuyorlar beni acımasızlar
12 yaşındayım henüz
ama bunu umursamıyorlar
bana da tecavüz ediyorlar
en hayvani en insanlık dışı dürtüleriyle hareket ediyorlar
babamın elini çözmeden
biri kafasına silah dayıyor
ben askerin altından kaçmaya çalışırken bir ses duyuluyor
silah sesi ve babamın son nefesi
titriyordu bedeni
ben ellerini tutarken titriyordu
gülüyordu sırp akseri ben göz yaşı dökerken gülüyordu
ve madalya verildi hollandalı askerlere
üstün hizmetlerinden dolayı
babama yaklaştım son sözü için
son kez baktı bana
uzandı kulağıma
anlat burada olanları herkese..

11 Temmuz 2013 Perşembe

öyküşüm ve tatil


merhabalar efendiimm...
tatilden ve öyküşümden bikaç  kare paylaşmak istedim
fethiyede bi yere gittik (lykia botanika)
öncelikle insanı çok doğal sıcak ve içten..
öyküyü mimleyip her gördüklerinde bi oynaştıkları için biz daha uzaktan göründüğümüzde 'öykü nur geliyooo 'sesleri duyulmaya  başlanıyordu :)
çocuklu ailelere çok uygun bi mekan olduğu kanısındayım..
ağaçlar içinde bi parkı ve çocukların çizim boyama..vs aktiviteleri için bi mekan hazırlamışlar.. ben bile bayıldım görünce, rengarenk :)
öykü en çok eski usul dönen salıncağa bayıldı.
hanımefendi büyüdü de tek sallanıyo artık maşallah..
babası döndürüyor bizim kız çığlık atıyo :))

sırf onun için gitmiş gibiydik ama gerekten hiç şikayet etmedik..o eğlendikçe bizde eğlendik..

poz veriyo zilliye bakın :)) 


banyo yaparken kıyameti koparan cadoloz havuza öyle alıştı ki çıkarken kıyamet koparmaya başladı:)
bide genelde çocuklu aileler olduğu için onlara bakıp bakıp heveslendi..
genelde yabancılardı ama  çocuklar sevgi diliyle iletişim kurdu..




arada su sıçratma oynadılar benim kuzum da nasibini aldı

sahile gitmek için ağaçlar arasında patika bi yol yapmışlar..
kuş sesleri.. böcek sesleri.. huzur veren bi yer adeta aralara banklar  koymuşlar..
eski model sokak lambaları.. bayıldım doğrusu..keşke daha bi uzun  olsa dediğim olmadı değil hatta sırf bı yolda gidip geldiğimiz bile oldu kaç kere :)
öykü en çok bu yolda miyav aramaya bayılıyordu:)
bide güzel viyaaavv diyoki her seferinde onu sıkıp öpmek geliyor içimden :)


yalnız denizi çook dalgalı çocuklara hiç uygun değil tek eksiği o sanırım..en iyi yanı da püfür püfür esiyo.. kavuran sıcağı hissetmiyorsunuz plajda bile ağaçlık bol miktarda..
akşamları yemekten hemen sonra miniklere dans etkinliği yapıyorlar birlikte şarkılar söylüyorlar..
e bizimki o kadar çocuğu biarada görüpte yerinde durmaz herhalde..
annesinin elinden tutar aralarında gezmek ister yorulunca da böyle yere oturuverir:))


herkese kocaman sevgiler bizden....

7 Temmuz 2013 Pazar

keçe ugur bocegı anahtarlık ve kıtty magnet

selamun aleykum dostlar
 daha önce keceden kıtty yapmıstım acemılıgımde bu sefer de aynı modelı sıyah kullanmadan yaptım buyrun



 
bide sevgili eşime bi anahtarlık yaptım hem sureklı elının altında olsunhem de zaten unutmaz ya benı aklından hıc cıkarmasın dıye:=)) not: eski bi postu etiket yapayım drken yeniden yayınladım ayar yapamıyorum yaa kusuruma bakmayın yoksa aynı günde peş peşe post yayınlamak pek adetim değildir :))
sevgiler...

yapığımız ufacık şeyler nasıl da etkiliyormuş bebeklerimizin gelecekteki karakterlerini :((

Koltuğa çıkmaya çalışan 11 aylık bir bebeği
kollarının altından tutup koltuğa 'Hoppaa!'
diyerek çıkardığımda babası kızmış,
"Niçin yaptın?" diye sormuştu.

... "Çıkmaya çalışıyordu!" dedim.

"Ben de biliyorum, çıkmaya çalışıyordu,
sen niye çıkardın?" diye sorusunu yineledi.

Anlayamadığım için babanın yüzüne bakakalmış,
ne diyeceğimi bilememiştim.

Babanın yüzüne bakakaldığım zaman ben dört yıl
psikoloji okumuş ve iki yıl da psikoloji
bölümünde asistanlık yapmıştım.

Daha sonra baba, "Sen ne yaptığının farkında mısın?"
diye sordu ve konuşmaya devam etti:

"Oğlum o koltuğa kendisi çıkmak istiyordu.
Kararı kendisi vermişti ve kendi başına
bunu başarabileceğini hissetmişti.

Belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ve
eminim sonunda o koltuğa çıkacaktı."

"O koltuğa çıktığı zaman ne yapacaktı?
Hemen dönüp bana bakacaktı.

Bir gözüm onu izliyordu ve o dönüp başarmış bir çocuğun
gözlerindeki ışıltıyla bana baktığında,
gülümseyecek ve 'Çıktın!' diyecektim.

Çok muhtemelen inecek yeniden çıkmaya çalışacak,
bu kez daha kısa zamanda çıkabilecekti.

Bunu belki saatlerce yapacak ve sonunda artık
kolaylıkla çıkabilecek hale gelecekti.

Bu onun belki bugünkü zaferi olacaktı.
Ama artık o zaferi kazanamayacak;
sen onun zaferini çaldın."
(Doğan Cüceloğlu)


merhabalar efendiimmmm...
bugün çok beğendiğim bir yazıyı paylaşmak istedim sizinle. (başlık bayağı uzun oldu ama başka ne yazabilirim bilemedim :)
biz ebeveynler bazen o kıyamadığımız miniklerimize farkında olmadan nasılda kötülük ediyormuşuz meğer :((
aslında ben oldukça soğukkanlı ve kararlı olmaya çalışıyorum ama bu yazıyı okuduktan sonra moralim çok bozuldu :( ben çok acemi bi anneyim sanırım o kadar çok bilmediğim şey varmış  ki.. bazen okudukça kendimi ayıplıyorum :((
'eskiden annem böyle yapardı' 'bak bende bi sorun var mı ? ' deyip aynı şeyleri yapamıyoruz maalesef..
artık zaman o zaman değil.. eskiden olan çocuklar, onların utanmaları, saygıları, içten gelen itaatkarlıkları yok.. eskiden asilikler bile o kadar masum ve aşılasıymış ki; bi terlik yiyince hemen sorun çözülürmüş :)) ama artık herşey değişik ve ben çok korkuyorum :(
bu işi  ya beceremez ya iyi bi evlat yetiştiremezsem :( bu korkularım hiç bitmeyecek sanırım :((
neyse çok uzattım sanırım :) bana müsaade dostlar sevgiyle kalın..



 

 


5 Temmuz 2013 Cuma

ANNEMMM.....

Annem ilkokul mezunuydu. Ama, çok iyi bir doktordu.

- Başım ağrıyo yav…
- Saçın ıslak ıslak çıktın ondan.
- Başım dönüyo…
... - E bi şey yemiyorsun, açlıktan.

Eczacıydı aynı zamanda…
- Gözüm morardı.
- Gel, patates basayım.
- Kepeklerim çoğaldı.
- Otur, zeytinyağı süreyim.
- Arpacık çıktı galiba.
- Yum, sarımsak değdireyim.

Hemşireydi…
- Öfff, terledim be.
- Dur, sırtına havlu sokayım.

Röntgen mütehassısıydı…
- Öhh-höööaa!
- İçme şu zıkkımı.

Bebekken, anestezi uzmanıydı…
- Dandini dandini dastaaana.

Ürologdu…
- Çişin niye sarı bakiiim?

Fizyoterapistti…
- Dizim ağrıyor.
- Benim de belim ağrıyor, geçer.

Diyetisyendi…
- Mis gibi türlü yaptım, sakın sokakta burger filan yiyip gelme, kola da içme!

Cildiyeciydi…
- Sırtımda sivilce çıktı.
- Çikolata yeme.

Laboranttı…
- Burnum akıyor.
- Ben şimdi sana bi ada çayı kaynatayım, rezene, bal, limon,
tarçınla zencefili de ılık ılık iç, uyu, uyan, sabaha bi şeyin kalmaz.

Psikiyatrdı…
- Nen var oğlum?
- Bi şeyim yok.
- Var var, canın sıkkın.
- Yav bırak, iyiyim.
- Yok yok, bilirim ben.
- Anne delirtme insanı!
- Bak gördün mü?
- Neyi gördüm mü?
- Sinirlerin bozuk senin.

Genetikçiydi…
- Babana çektin sen, o da sinirli, bütün kötü huylarını ondan almışın zaten.

Hastasıydım…
Hastaydım ona.
İyi bakın onlara...

Rabbim  kimseyi annesiz bırakmasın..